Anılardaki Pegir (Sıra Konak) Hüsamettin Kırmızıgül

Anılardaki Pegir - Sıra Konak

Bir gün sabah güneşinin dut dallarının arasından süzülerek camii önündeki havuzun başına vurduğu saatlerde Eğin'e gitmeye hazırlanan komşumuz atın üstüne heybeyi atmış düzeltiyordu. O sırada Osman amcamız (avukat) bana bakarak şu...
9786052019979
1076399
Anılardaki Pegir - Sıra Konak
Anılardaki Pegir - Sıra Konak
67.50

Bir gün sabah güneşinin dut dallarının arasından süzülerek camii önündeki havuzun başına vurduğu saatlerde Eğin'e gitmeye hazırlanan komşumuz atın üstüne heybeyi atmış düzeltiyordu. O sırada Osman amcamız (avukat) bana bakarak şu dizeleri okudu:


Sabahtan kalktım ki güneş parlıyor
Ağam atın terkisini bağlıyor
Yüzüne baktım ki ağam ağlıyor.


Atın terkisinin bağlanması demek o kişinin gurbete gitmesi demekti.Ve gurbete giderken de istisnasız hep ağlanır. Ama usul usul, gözyaşları gösterilmeden.Güneşin ilk ışıklarının düştüğü anlar, atın terkisinin bağlandığı anlar ve usulca ağlandığı anlar çok gerilerde kaldı... Ama unutulmadı. Halen "yeşil kurbağalar" dedikçe bu anlar bir damla gözyaşı şeklinde de olsa hatırlanmakta.Çocukluğumda "gurbete çıkış" aynen dizelerdeki gibiydi. Sonra köyden gidişin şekli değişti. Atın yerini otomobiller aldı.


Ama gidiş hep sürdü. Hiç bitmedi. Ne zaman ki köyde yetişen kalmadı işte o zaman gidiş de sona erdi. Çünkü kaynak bitmişti. En son gurbete gitmeyen birkaç yaşlı kalmıştı ki onlar da Hak vaki olunca gitmişlerdi. Onlar, son Osmanlılar, onlar da "beyaz atlarına binip" ebediyen gitmişlerdi.
Şimdi ise herkes "sılaya dönüş" hasretliği içinde. "Bahar gelse de köye gitsek" hayalleri kurmaya başladı.Bu hayalleri kuranlardan birisi de benim.



(Tanıtım Bülteninden)


Kitabın Özellikleri
Hamur Tipi:
2. Hamur
Stok Kodu:
9786052019979
Boyut:
13,5 x 21
Sayfa Sayısı:
208
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2020
Kapak Türü:
İnce Kapak
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe

Bir gün sabah güneşinin dut dallarının arasından süzülerek camii önündeki havuzun başına vurduğu saatlerde Eğin'e gitmeye hazırlanan komşumuz atın üstüne heybeyi atmış düzeltiyordu. O sırada Osman amcamız (avukat) bana bakarak şu dizeleri okudu:


Sabahtan kalktım ki güneş parlıyor
Ağam atın terkisini bağlıyor
Yüzüne baktım ki ağam ağlıyor.


Atın terkisinin bağlanması demek o kişinin gurbete gitmesi demekti.Ve gurbete giderken de istisnasız hep ağlanır. Ama usul usul, gözyaşları gösterilmeden.Güneşin ilk ışıklarının düştüğü anlar, atın terkisinin bağlandığı anlar ve usulca ağlandığı anlar çok gerilerde kaldı... Ama unutulmadı. Halen "yeşil kurbağalar" dedikçe bu anlar bir damla gözyaşı şeklinde de olsa hatırlanmakta.Çocukluğumda "gurbete çıkış" aynen dizelerdeki gibiydi. Sonra köyden gidişin şekli değişti. Atın yerini otomobiller aldı.


Ama gidiş hep sürdü. Hiç bitmedi. Ne zaman ki köyde yetişen kalmadı işte o zaman gidiş de sona erdi. Çünkü kaynak bitmişti. En son gurbete gitmeyen birkaç yaşlı kalmıştı ki onlar da Hak vaki olunca gitmişlerdi. Onlar, son Osmanlılar, onlar da "beyaz atlarına binip" ebediyen gitmişlerdi.
Şimdi ise herkes "sılaya dönüş" hasretliği içinde. "Bahar gelse de köye gitsek" hayalleri kurmaya başladı.Bu hayalleri kuranlardan birisi de benim.



(Tanıtım Bülteninden)


Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat