Toprakaltı Krallığı
Sevilen yazar Ahmet Şerif İzgören'in kaleme aldığı, tarihsel göndermeler ve bilimsel keşiflerle zenginleştirilmiş bu hikâye doğa, biyoloji, tarih ve felsefe gibi farklı alanları eğlenceli bir biçimde harmanlıyor. Okurlar minik Işıldar ve dedesiyle hayatın anlamını, üretmenin ve doğaya saygı duymanın önemini keşfederken, masal ile gerçeğin iç içe geçtiği anlamlı bir yolculuğa çıkacaklar. Her yaştan okura hitap eden bu keyifli okuma, hepimize yaşamın küçük hazinelerini fark etmenin değerini gösterecek, hatırlatacak. Sonundaysa köstebeklerle bir olacak ve neşeli anlatımıyla bize âdeta şu soruyu yöneltecek: Mutluluğun kaynağını derinlerde mi aramalı? Toprakaltı Krallığı, bir kitap kadar yakın…
Işıldar ve ailesinin güzel tarlasında işler yolunda gitmiyor. Ansızın beliren tepeciklerden sonra, ürünler bir bir eksilmeye başladı. Bu durumun masallarında misafir ettikleri kahramanlarla ilgisi olabilir mi acaba?
Masalla gerçeğin kol kola girdiği bu kitap, dünya hazinelerine işaret ediyor. Üstelik bir kısmı yaşamınızın içinde saklı. Bakalım siz bu küçük hazineleri fark edebilecek misiniz?
İşte bir ipucu: Sevgiyle bakın, emek verin ve bekleyin. Tıpkı bir çiçeği büyütür gibi…
Anne köstebek yukarıya ulaştığında iki kişinin konuşmasını duyuyordu hep. Kulağına müzik gibi gelen bu sesleri dinlemek çok hoşuna gidiyordu. Yakınlardaki bir alıç ağacının köklerinin dibinden geliyordu sesler.
Fıkırdak, Cızırdak ve Toparlak da bu gülüşme ve konuşmaları dinlemeye bayılıyordu. “Anne, n'olur çıkıp bakalım” deseler de boşunaydı. İbicik anne izin vermiyor, onlara büyüklerinden duyduğu yer üstü canavarlarının korkunç hikâyelerini anlatıyordu.
Köstebekleri evlerinden kovmak için dumanlar püskürten, aşağıya doğru su akıtan, gürültülü bombalar atan canavarlar… Sarımsak kokuları yollayanlar mı ararsınız, Hint yağı dökenler mi?
“Oysa kimseye zarar vermeden yaşayıp gidiyoruz evimizde. Böcüğümüzü, solucanımızı yiyoruz. Kimseye zararımız yok. Niye saldırıyorlarsa bize?”
“Bunlar onlara benzemiyor anne. Bizim gibiler” dedi Fıkırdak.
“Bilemeyiz” dedi İbicik. “O kadar değerlisiniz ki benim için. Bir merak uğruna o canavarlarla karşı karşıya gelmenizi istemem. Ben güvende olmamız için yeni geçitler, tüneller açmaya devam edeceğim.”
***
Toprakaltı Krallığı'na geldiklerinde tepecikleri iyice artmış buldular. (Evet, Toprakaltı Krallığı birçok insan için sadece bir tarla ama Guruldar dede ve Işıldar için orası masallarda adı geçen bir yer altı şehriydi.) Guruldar çaresizlikle bir bölümünü geri örttü.
“Üşümesinler, belki buradan su falan girer” dedi torununa.
Asıl çözümün bu olmadığını biliyordu… Sonra kenar taraflarda biraz sulama yaptılar, kavun karpuz diktikleri yerleri beraber temizlediler.
Yemek zamanı gelmişti. Daha önce yedikleri bir kavunun kabuğunu tabak olarak kullanacaklardı. Dede bahçedeki domates ve soğanlardan harika bir salata yaptı. Işıldar şapırdaya şapırdaya yerken, durup durup dedesini yanağından öptü. “Çokk güseeell” diye fısıldayarak kıkırdadı.
***
“Bilinenin aksine köstebekler tarlalara zarar vermez. Toprağı havalandırır, yağmur sularının toprak altına inmesini sağlarlar. İşlenmemiş kaliteli toprağı yüzeye çıkarırlar. Köstebek giren tarlaların verimi ertesi sene artar.”
“Pancarlarımızı yediler” dedi Küçümser nine.
Gülümseyerek anlatmaya devam etti biyoloji profesörü:
“Köstebekler hiç sebze yemez. Toprak altındaki böcek ve solucanlarla beslenirler. Sebzelere zararları olmaz yani. Köstebekleri incelemek için gittiğimizde tarlayı da inceledim. Bence tarlanıza bir tavşan ailesi dadanmış.”
Işıldar ve Guruldar dede bunu duyunca birbirlerine bakıp kocaman gülümsediler. Demek yeni arkadaşları olacaktı. O sırada Küçümser nineyle göz göze geldiler.
“Tavşanları tarladan kovala” dedi.
Guruldar ve Işıldar birbirlerine sarılarak kahkahalarla güldüler.
***
Herodot, Tarih adlı kitabında Solon ve Krezüs'ü anlatır. Devlet görevlisi, filozof Solon, Atina yasalarını yazdıktan sonra dünyayı gezmeye çıkar. Başka bir deyişle, güc&u
Sevilen yazar Ahmet Şerif İzgören'in kaleme aldığı, tarihsel göndermeler ve bilimsel keşiflerle zenginleştirilmiş bu hikâye doğa, biyoloji, tarih ve felsefe gibi farklı alanları eğlenceli bir biçimde harmanlıyor. Okurlar minik Işıldar ve dedesiyle hayatın anlamını, üretmenin ve doğaya saygı duymanın önemini keşfederken, masal ile gerçeğin iç içe geçtiği anlamlı bir yolculuğa çıkacaklar. Her yaştan okura hitap eden bu keyifli okuma, hepimize yaşamın küçük hazinelerini fark etmenin değerini gösterecek, hatırlatacak. Sonundaysa köstebeklerle bir olacak ve neşeli anlatımıyla bize âdeta şu soruyu yöneltecek: Mutluluğun kaynağını derinlerde mi aramalı? Toprakaltı Krallığı, bir kitap kadar yakın…
Işıldar ve ailesinin güzel tarlasında işler yolunda gitmiyor. Ansızın beliren tepeciklerden sonra, ürünler bir bir eksilmeye başladı. Bu durumun masallarında misafir ettikleri kahramanlarla ilgisi olabilir mi acaba?
Masalla gerçeğin kol kola girdiği bu kitap, dünya hazinelerine işaret ediyor. Üstelik bir kısmı yaşamınızın içinde saklı. Bakalım siz bu küçük hazineleri fark edebilecek misiniz?
İşte bir ipucu: Sevgiyle bakın, emek verin ve bekleyin. Tıpkı bir çiçeği büyütür gibi…
Anne köstebek yukarıya ulaştığında iki kişinin konuşmasını duyuyordu hep. Kulağına müzik gibi gelen bu sesleri dinlemek çok hoşuna gidiyordu. Yakınlardaki bir alıç ağacının köklerinin dibinden geliyordu sesler.
Fıkırdak, Cızırdak ve Toparlak da bu gülüşme ve konuşmaları dinlemeye bayılıyordu. “Anne, n'olur çıkıp bakalım” deseler de boşunaydı. İbicik anne izin vermiyor, onlara büyüklerinden duyduğu yer üstü canavarlarının korkunç hikâyelerini anlatıyordu.
Köstebekleri evlerinden kovmak için dumanlar püskürten, aşağıya doğru su akıtan, gürültülü bombalar atan canavarlar… Sarımsak kokuları yollayanlar mı ararsınız, Hint yağı dökenler mi?
“Oysa kimseye zarar vermeden yaşayıp gidiyoruz evimizde. Böcüğümüzü, solucanımızı yiyoruz. Kimseye zararımız yok. Niye saldırıyorlarsa bize?”
“Bunlar onlara benzemiyor anne. Bizim gibiler” dedi Fıkırdak.
“Bilemeyiz” dedi İbicik. “O kadar değerlisiniz ki benim için. Bir merak uğruna o canavarlarla karşı karşıya gelmenizi istemem. Ben güvende olmamız için yeni geçitler, tüneller açmaya devam edeceğim.”
***
Toprakaltı Krallığı'na geldiklerinde tepecikleri iyice artmış buldular. (Evet, Toprakaltı Krallığı birçok insan için sadece bir tarla ama Guruldar dede ve Işıldar için orası masallarda adı geçen bir yer altı şehriydi.) Guruldar çaresizlikle bir bölümünü geri örttü.
“Üşümesinler, belki buradan su falan girer” dedi torununa.
Asıl çözümün bu olmadığını biliyordu… Sonra kenar taraflarda biraz sulama yaptılar, kavun karpuz diktikleri yerleri beraber temizlediler.
Yemek zamanı gelmişti. Daha önce yedikleri bir kavunun kabuğunu tabak olarak kullanacaklardı. Dede bahçedeki domates ve soğanlardan harika bir salata yaptı. Işıldar şapırdaya şapırdaya yerken, durup durup dedesini yanağından öptü. “Çokk güseeell” diye fısıldayarak kıkırdadı.
***
“Bilinenin aksine köstebekler tarlalara zarar vermez. Toprağı havalandırır, yağmur sularının toprak altına inmesini sağlarlar. İşlenmemiş kaliteli toprağı yüzeye çıkarırlar. Köstebek giren tarlaların verimi ertesi sene artar.”
“Pancarlarımızı yediler” dedi Küçümser nine.
Gülümseyerek anlatmaya devam etti biyoloji profesörü:
“Köstebekler hiç sebze yemez. Toprak altındaki böcek ve solucanlarla beslenirler. Sebzelere zararları olmaz yani. Köstebekleri incelemek için gittiğimizde tarlayı da inceledim. Bence tarlanıza bir tavşan ailesi dadanmış.”
Işıldar ve Guruldar dede bunu duyunca birbirlerine bakıp kocaman gülümsediler. Demek yeni arkadaşları olacaktı. O sırada Küçümser nineyle göz göze geldiler.
“Tavşanları tarladan kovala” dedi.
Guruldar ve Işıldar birbirlerine sarılarak kahkahalarla güldüler.
***
Herodot, Tarih adlı kitabında Solon ve Krezüs'ü anlatır. Devlet görevlisi, filozof Solon, Atina yasalarını yazdıktan sonra dünyayı gezmeye çıkar. Başka bir deyişle, güc&u


